Efsane Kadrolar #2 Hırvatistan 1998


1990'ların ilk yarısının dünyada olduğu gibi futbolda yarattığı büyük etki şüphesiz Doğu Blokunun dağılmasıydı. Sonrasında oluşan yeni dünya düzeninin neler getirdiği herkesin hayat görüşüne göre farklı cevaplar bulan bir soru olacaktır. Bana kalırsa günümüzde sıkça dile getirilen endüstriyel futbolun en temel figürlerinden biri olan transfer olgusuna, Avrupa Birliği'nin genişlemesi etkisi yaratması ve sonrasında yabancı oyuncu sayılarının artması şeklinde bir yansıması olmuştur sosyalizmin çöküşünün.

Serinin bugünkü konuğu da dağılan ülkelerden Yugoslavya'nın sporda en güçlü uluslarından olmayı başaran Hırvatistan. Sırbistan'ın ardından eski Yugoslav Cumhuriyetlerinin en büyüğü olan Hırvatistan, aslında 1992 Barselona Olimpiyat Oyunları'nda Rüya Takım'ın ardından ikinci olarak erkekler basketbolunda gümüş madalya kazanmıştı. Sonrasındaki sürece de bakarsak dağılmanın etkilerini en kısa sürede aşan tarafın onlar olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Zirveye çıktıkları yer ise şüphesiz Fransa 98 Dünya Kupasıydı.

Aslında pek çok ülkenin belli dönemlerine damgasını vuran altın jenerasyonlarına güzel bir örnekti Hırvatistan'ın kadrosu. 1980 sonlarında o zamanki Yugoslavya'nın genç ve ümit milli takımlarında kendilerine yer bulan yetenekli gençler Yugoslavya Liginin güçlü takımlarında top koşturuyorlar ve açıkçası Dinamo Kiev özelinde Sovyet ile Steaua Bucharest özelinde Rumen meslektaşlarının yaşadıklarını yaşıyorlardı: Avrupa'nın devlerinin iştahını kabartma ama ülkelerindeki rejimin de etkisiyle yurt dışına çıkma özgürlüğünden mahrumiyet.

Hırvat futbolunun dev takımlarından Hajduk Split o dönemde yetenekli kuşağın genç isimlerine fazlasıyla sahipti ve Yugoslav Liginde zirve mücadelesi veriyordu. Igor Stimac, Slaven Bilic, Aljosa Asanovic, Ardian Kozniku ve Robert Jarni gibi isimlere sahip olan kulübün en büyük rakibi ise tabii ki Dinamo Zagreb idi. Drazen Ladic, Davor Suker, Zvonimir Boban, Zvonimir Soldo ve Krunoslav Jurcic gibi oyuncular da Zagreb ekibindeydiler. Fakat yine Dinamo Zagreb'de tek bir sezon oynayan Almanya doğumlu süper yeteneklere sahip orta saha oyuncusu Robert Prosinecki gibi az sayıda Hırvat futbolcu da Sırp takımlarında oynuyordu. Genç yıldız Prosinecki'nin yanı sıra savunma oyuncusu Goran Juric de ülke dağıldığında Kızılyıldız kadrosundaydı.

Bu futbolcuların bir kısmı Yugoslavya Milli Takımında da şans bulmaya başlamışlardı. Özellikle orta sahada yeteneğiyle dikkatleri üzerine çeken Prosinecki milli takıma en çok çağrılan isimdi. Robert Jarni, Drazen Ladic, Mario Stanic, Goran Juric, Aljosa Asanovic, Davor Suker ve Zvonimir Boban da Yugoslavya'nın son dönemlerinde milli formayı giyen diğer Hırvat oyunculardı. Yugoslavya'nın dağılmasıyla bu oyunculara olan talep de ister istemez etkisini gösterecekti. Bir anda büyük liglerde ve en önemli kulüplerde Hırvat oyuncuları gördü futbolseverler. Futbolseverler için daha önce sadece adını duydukları veya Avrupa Kupası maçlarında görebildikleri yıldız adayları artık tüm sezon karşılarındaydı. Bu jenerasyondan Yugoslavya sınırları dışına ilk çıkan yaşça da en büyüklerinden olan Asanovic oldu. Yetenekli orta saha oyuncusu 1990 yılında Fransız ekiplerinden Metz'deydi. Onu hemen her kulübün istediği 2 orta saha yıldızı takip edecekti: 1991 yılında Prosinecki Real Madrid'e giderken Zvonimir Boban da dönemin en güçlü kadrosunu tamamlayacak ve AC Milanlı olacaktı. Uzun yıllar boyunca ülkesinin gol makinası olacak olan Davor Suker de aynı sene Sevilla'nın yolunu tutuyor ve dünya futbolunda ismini duyuran bir diğer Hırvat oluyordu. Benzer şekilde Goran Juric Celta Vigo'ya, Robert Jarni de Bari'ye transfer olduklarında yıl 1991'di ve Yugoslavya'nın dağılmasıyla çıkan iç savaş sonucunda daha birçok oyuncu yurt dışına çıkacaktı.

Hırvatistan Milli Takımı ise bu oyuncuların iskeletini oluşturduğu kadro ile 1996 Avrupa Futbol Şampiyonasında İngiltere'de çeyrek final görürken sonrasında şampiyonluğu kazanacak olan Almanlara pek çok kişiye göre daha iyi oynayan taraf olmalarına karşın eleniyorlardı. Belki de bu deneyim onları sadece 2 sene sonra dünya futbolunda bir üst noktaya taşıyacaktı.

Yukarda ismi geçen oyuncuların önemli bir kısmının Dinamo Zagreb'den hocası olan Miroslav Blazevic önderliğinde 1998 Dünya Kupası elemelerinde 1. Grupta Danimarka, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Slovenya ile eşleştikleri ilginç bir grupta mücadele ediyorlardı. Gruptaki 5 takımın 3 tanesi eski Yugoslavya'yı oluşturan ülkelerdi ve içlerinde en güçlüsünün Hırvatistan olduğu açıktı. Grubun diğer güçlü temsilcisi Danimarka ile çekişecekleri düşünülen Hırvatlar ilk maçta Bosna-Hersek deplasmanında 4-1 ile rahat bir galibiyet almışlardı. Arkasından kendi evlerinde Yunanistan, Danimarka ve Slovenya'yı yenemeyerek avantaj kaybeder gibi görünseler de arka arkaya gelen Yunanistan ve Bosna-Hersek galibiyetleri onları potada tutacaktı. Zorlu Danimarka deplasmanında Laudrup kardeşleri durduramayınca alınan 3-1'lik yenilgi sonunda son maçlara girerken 16 puanlı Danimarka ve 13 puanlı Yunanistan'ın arkasına düşmüşlerdi. Bu iki takım kozlarını Atina'da paylaşırken komşu Slovenya'da galibiyete ihtiyaç duyan Hırvatlar 3-1'lik bir sonuçla istediklerini alacaklardı. Atina'da gol sesi çıkmıyor ve Danimarka grup lideri olarak doğrudan finallere giderken Yunanistan'ı geçen Hırvatlar baraj maçı oynamaya hak kazanıyorlardı. Ukrayna ile yapılan baraj maçlarında alınan 2-0 ve 1-1'lik sonuçlar Hırvatistan için bir ilk demekti: Fransa yolcusuydular.

Takımın en önemli isimlerinden Alen Boksic'in sakatlığı ise turnuva öncesi moralleri bozan en önemli ayrıntıydı. Kariyerine başladığı Hajduk Split'teki muhteşem performansıyla Yugoslavya Milli Takımına seçilmeyi genç yaşta başaran Hırvatlardan olan Boksic, sonrasında Marseille adına oynarken kariyeri zirve yapıyordu. Fakat Lazio'lu yıldızın Suker ile birlikte dünya kupasının en iyi forvet hatlarından birini oluşturma hayali sekteye uğrayacaktı. Yine de Hırvatların elinde yeterince iyi bir kadro olduğunu söylemek gerekir.

1994'ten beri takımın başında olan Blazevic'in seçtiği kadrodaki 22 ismin 12 tanesi ülke dışında top oynuyordu. Serie A'dan Aljosa Asanovic (Napoli), Zvonimir Boban (AC Milan) ve Mario Stanic (Parma), La Liga'dan Davor Suker (Real Madrid), Robert Jarni (Real Betis) ve Goran Vlaovic (Valencia), Premier League'den Igor Stimac (Derby County) ve Slaven Bilic (Everton), Bundesliga'dan Zvonimir Soldo (Stuttgart) ve Zoran Mamic (Bochum), Ligue 1'den Ardian Kozniku (Bastia) ile Beşiktaş forması giyen yedek kaleci Marijan Mrmic. Geri kalan oyuncuların çoğunluğuysa Croatia Zagreb (eski adıyla Dinamo Zagreb) forması giyen isimlerdi. Son üç yılın Hırvat Ligi şampiyonu milli takıma 6 isim vermişti.

Herşeye rağmen ilk kez katıldıkları bu en önemli futbol organizasyonunda deneyimsizlik yaşanacağını düşünenler az değildi. Ancak, Arjantin, Japonya ve Jamaika'nın yer aldığı H Grubunda kağıt üzerinde Tangocuların ardından en iyi takım onlardı ve sadece Arjantin'e kaybederek bunu kanıtladılar. İşin ilginci dünya kupasına ilk kez katılan 5 takımın (Yugoslavya'yı da sayarsak) 3 tanesi bu gruptaydı ve bu durumun Hırvatistan'ın işine geldiği çok açıktı. Gerçek sınav ise çok daha zorlu bir rakiple eşleşince yaşanacaktı: G Grubunu İngiltere'nin önünde lider bitiren Romanya.

30 Haziran 1998'de Bordeaux şehrinde iki Balkan ülkesinin maçında ibre kıl payı da olsa Rumenlerden yanaydı. Fakat ilk yarı biterken penaltıdan Suker'in attığı gol rüyanın daha yeni başladığının kanıtıydı adeta. Turnuva başlarken çeyrek finale çıkmaları çok şaşırtıcı görülmese de Hırvatların daha ileri gideceğini düşünen fazla kimse yoktu. Hele ki rakip hep turnuva takımı olarak görülen ve bir önceki turnuvada Hırvatlardan da büyük bir sürprize imza atan Bulgaristan'a tam da aynı yerde, çeyrek finalde elenen Almanya olunca. Fakat Hırvatistan çeyrek final maçında neden orada olduğunu gösteren bir oyun oynadı. Belki Almanya adına turnuva tarihinin en kötü maçıydı: Suker ve arkadaşları net bir galibiyetin altına imza atacaklardı. Jarni, Vlaovic ve Suker'in gollerine karşılık veremeyen Panzerler evin yolunu tutarken Hırvatlar final bileti için ev sahibinin karşısına çıkacaklardı.


İlk finalist son şampiyon Brezilya olmuştu ve pek çok kişi için tabii ki beklenen final Fransa-Brezilya idi. Fakat golsüz geçen ilk yarının ardından ikinci yarıya golle başlayan Suker oluyordu. Golcü futbolcu turnuvadaki 5. golünü Barthez'in koruduğu kaleye atarken Hırvat taraftarlar coşkuluydu. Ancak sevinç sadece 1 dakika sürdü. Fransızların sağ beki Lilian Thuram beraberliği getiren golü hemen atarken kariyerinin en önemli maçını oynadığının işaretini veriyordu. Tam da bu esnade futbolun ilginç yüzü ortaya çıkıyordu. Ülke tarihinin 142 kezle en çok milli formayı giyen oyuncusu olan Thuram milli takımdaki ilk golünü attıktan 20 dakika kadar sonra 2. ve son golünü atacaktı. Bu ev sahibi için yeterliydi ama herkes Zidane'dan gol beklerken Hırvatların Thuram'a yenik düşmesi ise trajikti açıkçası.

Sonrasında üçüncülük maçında Hollanda'yı 2-1 ile geçen Hırvatistan müthiş bir turnuvayı hem tarihinin en büyük başarısıyla kapatıyor hem de 6 gol atan Davor Suker ile gol kralını çıkarıyordu. Tabii ki spor basını tarafından turnuvanın en dikkat çeken takımlarından biri olmalarına yetiyordu bu başarı.

Pek çok altın jenerasyon gibi Hırvatistan da bu başarının ardından bir bocalama yaşadı ve benzeri bir başarıyı ilerleyen yıllarda henüz yaşayamadı. Belki Bulgaristan gibi büyük düşüş yaşamadılar ve hep güçlü bir milli takım oldular ama 1998'deki kadro gibi bir kadroyu (ve bu 22 isme Alen Boksic'i de eklemeliyiz) bayağı bir süre yakalamaları zor görünüyor.

Efsane kadroyu oluşturan oyunculara gelirsek turnuva sonrasında pek çoğu çok göze batan performanslar sergilemediler. Kaleci Ladic zaten kariyerinin nerdeyse tamamını geçirdiği Dinamo Zagreb'de futbolu bıraktı 2000 yılında. Savunmanın yıldızları Stimac ve Bilic Premier League'de biraz daha top koşturdular ve kariyerlerinin son senesini Hajduk Split'te geçirerek futbolu bıraktılar. Asanovic 2 sezon boyunca Panathinaikos'da yeteneklerini sergiledi ve sonrasında birkaç takım gezerek kariyerini sonlandırdı. Turnuva sırasında zaten ülkesine dönmüş olan altın çocuk Prosinecki ise kısa bir süre yurt dışında şansını tekrar denedi. Zvonimir Soldo 2006 yılına kadar Stuttgart'ın değişmez oyuncusuydu. Mario Stanic Parma ve Chelsea'da önemli bir rol oyuncusu oldu ama kaliteli isimlerin olduğu bu takımlarda istikrarlı şekilde oynayamadı. Dönemin en iyi sol beklerinden Jarni o sezon Real Madrid'e transfer oldu ama tek bir sezon oynadıktan sonra Las Palmas yolunu tuttu. 1999'da Real Madrid'den giden bir diğer isim olan Davor Suker ise Arsenal'deki tek sezonda çok da kötü bir performans göstermedi belki ama dünya kupası öncesi Suker olmadığı belliydi. Boban 3 sezon daha Milan'da top koşturdu. Goran Vlaovic, Valencia ve Panathinaikos günlerinde daha çok yedek kulübesindeydi ama kalitesini birkaç sene daha milli takımda sergiledi. Kadronun genç isimlerinden Dario Simic kariyerinin başında bu kupada 7 maçın 6'sında oynama başarısıyla 1999'da Internazionale'ye transfer olacaktı. 2002'ye kadar burda kalan başarılı savunmacı sonrasında 6 sezon da AC Milan forması için mücadele edecekti. 2008'e kadar milli takımda oynayan ve tam 100 maça çıkarak rekor kıran Simic de bu sezon başında futbolu bırakıyordu. Dünya Kupası sırasında henüz 20 yaşında olan Igor Tudor ise kupa sonrası 8 sezon Juventus forması giyiyor, fakat 2008'de 30 yaşında futbol hayatına son veriyordu. O da Simic gibi ülke tarihinin gelmiş geçmiş en iyi savunma oyuncularından olarak hatırlanmaktadır.

Kim ne derse desin 1998 yazında bir ay boyunca futbollarının doruk noktasına çıkan Hırvatistan kadrosu dünya futbol tarihinin en dikkat çekici jenerasyonlarından birine sahipti. Belki istikrarlı şekilde pek çok turnuva geçiremediler ama 1990'ların ikinci yarısında pek çok futbolseverin ezbere saydığı bir kadro olduklarını söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails