Tarihten Notlar: İki İhtimalli Maç




yorumcuların sıkça dile getirdiği tabirdir işin içinden çıkamayınca. üç ihtimalli maç deyip geçerler. birazdan yazacaklarımız ise birmingham city'nin maçlarının bayağı bir süre iki ihtimale indirgendiğini gösteriyor.

birmingham city tam 43 maç üst üste berabere kalmamayı başarmış bir takım. yaklaşık 2 sene boyunca oynadıkları tüm lig maçlarını ya kazanmışlar ya kaybetmişler. tahmin edileceği üzere bu ingiliz ligleri açısından bir rekor. yalnız bu berabere kalmama serisinin 1892 aralık-1894 eylül arasında olduğunu da eklemek gerek.

daha yakın tarihlerde rastlanan en uzun seriyse 1985/86'da dördüncü ligde oynarken swindon town tarafından yakalanmış. üst üste 29 lig maçında 23 galibiyet ve 6 yenilgi alan swindon town sezonu da lig rekoru kırarak 102 puanla tamamlamış ve üçüncü lige çıkmış. swindon town'ın başında da futbolculuğu döneminde manchester united'ın önemli oyuncularından olan lou macari varmış. ertesi sezon yani 1986/87'de de takımın play-off sonucunda ikinci lige çıktığını belirtelim.

Tarihten Notlar: Des Walker'ın Gol Orucu


ingiliz milli takımının eski savunma oyuncularından des walker kariyeri boyunca oynadığı 700'den fazla maçta rakip fileleri tek bir kez havalandırabilmiştir. walker, sheffield wednesday adına oynadığı 8 sezondaki 362 maçta tek bir gol bile atamadan önce sampdoria formasıyla geçirdiği bir sezonu da boş geçmişti. kariyerinin son iki sezonunu kariyerine başladığı nottingham forest'da geçiren des walker'ın bu iki sezonda attığı gol sayısı yine sıfırdı. kulüp takımlarıyla 732, milli takımla 59 resmi maça çıkan walker kaydettiği tek golü ise 1992'deki bir lig maçında nottingham forest adına luton town'a atmıştı.

Araştırma Dosyası: Şampiyonluğa Hasret Büyükler

nedir büyüklerden çektiğimiz adlı yazıda sadece bizim ligimizde değil avrupa'nın önde gelen liglerinde şampiyonluk sayısı olarak büyük takımların üstünlüğü olduğunu belirtmiştik. fakat yazımızın bir yerinde de büyüklerin bile kendi aralarındaki dengenin değişmek üzere olduğunun işaretlerini aldığımızı söylemiştik. portekiz'de son 25 yılda fc porto 15 kez, benfica 7 kez şampiyon olurken sporting lisbon'un 2 şampiyonlukta kalmasını da örnek göstermiştik. portekiz'e çok benzer şekilde hollanda'da da son 26 yılı psv eindhoven 13, ajax 10, feyenoord ise sadece 3 şampiyonlukla kapamışlar. bu iki ligde üç büyüklerin yerini yavaş yavaş iki başlı bir lige bırakmak üzere olduğunu düşünebiliriz ama tarihteki başarıları sporting lisbon ve feyenoord'u ayakta tutmaya çalışıyor.

bu konu üzerinde düşünürken avrupa'da tarihinde pek çok şampiyonluklar olan ama uzun süredir başarıya hasret kalan takımlar kimler diye bir araştıralım dedik. araştırmanın ilk kısmını içinde bulunduğumuz sezon itibariyle en uzun süredir başarıya hasret olan takımlara, ikincisini de elimizden geldiğince geçmişte uzun süre şampiyon olamayan takımlara ayırdık. bu araştırmanın aklımıza düşmesinde yukardaki yazımız kadar kingsantillana'nın ofk beograd ile ilgili yazısının da payı büyüktür, yeri gelmişken söyleyelim.

şu anda hala ligin büyüklerinden görüldükleri için çaktırmıyorlar belki ama 16 yıldır şampiyon olamıyor marseille.

bu araştırmada yer alacak takımların sınırlarını da kendi liginde en az 10 şampiyonluk almış veya ülkesinin en çok şampiyonluk kazanan üç takımından biri olmuş ve 10 yıldır mutlu sona ulaşamayan takımlar olarak çizdiğimizi de baştan belirtelim. ve ilk aklımıza gelen takımla başlayalım. st. etienne fransa ligi'nin hala daha en çok şampiyonluk kazanan takımı, 10 kez ligue 1'i en önde bitirmişler. sadece 3 yıl onlarda top koşturan ama efsaneleşmesinde katkıları olan michel platini gittiğinden beri de şampiyonlukları yok. aslen platini 1982'de futbol kariyerinin muhteşem yıllarını yaşayacağı juventus'un yolunu tutmadan bir sene önce 1981'd gelmiş son şampiyonluk. ezeli rakipleri olympique lyon 6 yıldır durmadan kazanırken onlar 27 yıldır bekliyorlar. yakın gelecekte de bu özlemleri dinecek gibi durmuyor. yeri gelmişken belirtelim. st. etienne forması giymiş olup da fransız futbolunda önemli yerlere gelen tek oyuncu michel platini değil tabii ki. aimé jacquet, 13 yıl oynadığı takımda 5 kez şampiyonluk yaşamış bir oyuncuydu, 1998'de fransa'ya ilk dünya kupasını kazandıran teknik adam olduğunu hatırlarsınız. patrick battiston, jacques santini (12 yılda 5 şampiyonluk), laurent blanc, grégory coupet ve willy sagnol gibi oyuncular kariyerlerinin bir döneminde st. etienne için ter döktüler. dünya futbolundan da önemli isimler vardı st. etienne'de oynayan. kamerunlu efsanevi golcü roger milla, hollanda'nın dünya kupası finali oynayan unutulmaz kadrosundan johnny rep, yine hollandalı orta saha oyuncusu rob witschge ve zinedine zidane'ın kendime örnek aldığım oyuncu dediği slovak lubomir moravcik bu takımda oynamış yıldızlardan ilk akla gelenler.

fransa demişken st. etienne kadar uzun bir süredir olmasa da tam 16 yıldır şampiyon olamayan bir takım çıkıyor karşımıza. üstelik 8 kezle st. etienne'den sonra en çok şampiyon olan takımdan bahsediyoruz: olympique marseille. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başındaki güzel günler 4 şampiyonluk getirmişti üst üste, avrupa'daki başarılarla birlikte. şu anda hala ligin büyüklerinden görüldükleri için çaktırmıyorlar belki ama dediğimiz gibi 16 yıldır şampiyon olamıyor marseille. tabii bu dönemi st. etienne gibi üst sıraları hiç zorlayamadan da geçirmiyorlar ama 16 yıl boyunca ikinci olsalardı bile taraftarlarını memnun edemezlerdi herhalde.

ilk 35 sezonun yarısından fazlasını ilk iki sırada bitirmiş union sg. ama bir daha bırakın şampiyon olmayı, belçika 1 ligi'ne yani jupiler league'e ne zaman dönerler, orası meçhul.

ingiltere'ye ve tabii ki liverpool'a geçiyoruz. dile kolay tam 18 yıl; 18 şampiyonluğun ardından bekledikleri süre bu liverpoolluların. tarihteki başarılarından bahsetmeye gerek yok, hatta yakın tarihte bile avrupa'da kazandıkları başarılar hatırlanacaktır. 2001'de uefa kupası'nı ve 2005'de şampiyonlar ligi'ni kazandılar, geçen sene de şampiyonlar ligi finalistiydiler. ama ne olduysa artık lig şampiyonluğu bir türlü gelmiyor, zaman zaman yaşadıkları mali krizler olabilir ama ekonomik olarak diğer kulüplerin çok gerisinde değiller, kesenin ağzını açıyorlar, yıldızlar geliyor ama nedense her türlü başarının yanında şampiyonluk gelmiyor bir türlü.

ispanya'da real madrid ve fc barcelona'nın ardından ismi üçüncü takım olarak telaffuz edilir ama madrid temsilcisi 12 yıldır la liga şampiyonluğuna hasret durumda. son yıllarda yaşananlar da gösterdi ki atlético zaman zaman ikinci ligin yolunu tutabilecek, her sezon puan cetvelinin üst sıralaraında olamayacak. belki acı bir gerçek ama sanırım doğrusu bu. onlar da liverpool'a benzer şekilde zaman zaman çok para harcıyorlar, yıldız isimlerle takviye ediyorlar kadrolarını ama liverpool'dan farklı olarak elle tutulur bir avrupa başarıları da yok şampiyonluk yaşamadıkları dönemde.

listeye almamızı yadırgayanlar belki çıkabilir. çünkü bahsedecğimiz takım 1963'de 1. ligden düşmüş, hatta 1980'de ordan da düşmüş ama sonra biraz toparlanmışlar. bugün belçika'nın en çok şampiyonluk kazanan üç takımını saymaya kalksak çoğumuz anderlecht, club brugge ve standard liége'i söyleriz herhalde. ilk ikisi doğru da standard liége'i 4. sıraya atan takım, her ne kadar 73 yıldır şampiyon olamasa da union sg adlı bir takım. şu anda belçika 2. ligindeler ama ülke futbolunun 2. dünya savaşı'na kadarki döneminin tartışmasız en başarılı takımı olmuşlar: 11 şampiyonluk, 8 ikincilik, 2 belçika kupası. sözün özü ilk 35 sezonun yarısından fazlasını ilk iki sırada bitirmişler. ama bir daha bırakın şampiyon olmayı, belçika 1 ligi'ne yani jupiler league'e ne zaman dönerler, orası meçhul.

çek cumhuriyeti'nde ilginç bir tablo çıkıyor karşımıza. dağılmanın ardından 1993'de başlayan ligi sparta praha o kadar domine etmiş ki lig tarihinde -tabii ki çekoslavakya zamanı dahil- en çok mutlu sona ulaşan 3 takımdan ikisi uzun süredir şampiyon olamıyorlar. üstelik bir tanesi hep zirveye yakın olan slavia praha. 15 kez şampiyon olmuş bu takımın 1996'dan bu yana şampiyon olamadığını görüyoruz. gerçi şampiyonluktan sonra 5 kez şampiyonlar ligine katılma hakkı elde ettiler ama gruplara da ilk kez bu sezon kalabilmişlerdi. slavia paraha'dan daha talihsizi ülke futboluna sayısız yıldız yetiştiren dukla praha. 11 kez şampiyon olmuşlar ama en son 2. ligdeydiler. 1960'larda 5 kez şampiyon olan takımın kadrosundaki en önemli yıldız josef masopust idi (1962'de avrupa'da yılın futbolcusu, 2003'de çek cumhuriyeti futbol tarihinin son 50 yıldaki en iyi oyuncusu seçildi). yine 1976 yılında çekoslavakya avrupa şampiyonu olurken kalede devleşen ivo viktor da kulübün efsanelerinden. son olarak pavel nedved'in de dukla praha genç takımında bir sezon oynadıktan sonra sparta praha formasıyla profesyonelliğe adım attığını ekleyelim. ne yazık ki 1990'larda gelen kriz dukla praha'yı başarıların çok uzağına itmiş. son şampiyonluklarıysa 26 yıl öncesinde kalmış.

danimarka'da ise en çok şampiyonluk kazanan takım hala kıta avrupasının ilk futbol kulübü olan kb. 15 kez danimarka'nın en büyüğü olmuşlar sonuncusu 1980'de olmak üzere. ancak 7 şampiyonluğu bulunan b 1903 takımıyla 1992 yılında birleşerek fc kopenhavn'ı oluşturdukları için uzun süredir şampiyon olamadıklarını söylemek doğru olmayacak. zaten fc kopenhavn da kısa sürede yakaladığı 6 şampiyonlukla kendisini oluşturan iki takımın başarılarını devam ettiriyor danimarka'da. ancak en çok şampiyonluk kazanan ikinci takıma gelirsek, bu unvanı brondby ile paylaşan b 93, 62 yıldır 11. şampiyonluğu bekliyor. bekliyor diye öylesine söyledik aslında çünkü şu anda onlar da 1. ligin uzağındalar.

1956'da gornik zabrze'nin ilk şampiyonluğundan ruch chorzow'un 1989'daki son şampiyonluğuna kadarki 33 yılın 20'sinde bu iki takımdan biri polonya'da mutlu sona ulaşmış.

isveç futbolu deyince aklımıza ilk olarak ifk göteborg ve malmö ff takımları gelecektir, biraz da ülke takımlarımızla yaptıkları maçların burukluğuyla. bir zamanlar avrupa'da fena sayılmayacak işler yapan bu iki takım kendi liglerinin de en çok şampiyon olan takımları ve avrupa'da olmasa da kendi liglerinde hala daha şampiyonluk mücadelesi verebiliyorlar. ancak, isveç'te ilk 4 yılı şampiyon bitiren ve toplamda da 12 şampiyonlukla 3. sırada yer alan örgryte is adlı takımın son 23 yılda hiç şampiyonluk kazanamadığı göze çarpıyor. aslında son şampiyonluklarını hariç tutarsak 11 şampiyonlukları ligin ilk 18 sezonunda gelmiş. ifk göteborg ile ligin en önemli derbisini oynayan bu takım şu anda 2. ligde ama yakın geçmişte marcus allback, johan elmander ve afonso alves gibi yıldızlara sahiplerdi. örgryte is ile aynı kaderi paylaşan bir diğer isveç temsilcisi de 1940'lar ve 1950'lerin müthiş ifk norrköping takımı. tomas brolin'in 1990 dünya kupası sonrasında parma'ya gitmeden önceki takımı olarak da hatırlayabileceğimiz bu takımın son şampiyonluğu da 1989'a rastlıyor. 1942-63 arasında tam 11 şampiyonluk yaşayan bu takım da uzun aradan sonra -örgryte is gibi- 1989'da şampiyon olabilmişti ama bir sonraki şampiyonlukları ne zaman gelecek bilemeyiz. ayrıca ifk norrköping'den bahsetmişken, ac milan'ın 1949'da -isveç milli takımının 1948 londra olimpiyatlarında altın kazanmasının ardından- kadrosuna kattığı ve gre-no-li diye adlandırılacak olan üç isveçli yıldızdan gunnar gren dışındaki ikisinin de bu takımdan gittiğini söyleyelim: gunnar nordahl ve nils liedholm. ayrıca yakından tanıdığımız kennet andersson da bir ara bu takımda oynamıştı. isveç kısmına son noktayı koymadan bir söz de aik için söyleyelim. isveç'in bir ara en göze batan takımı konumundaydılar ama onların da son şampiyonluğundan bu yana tam 10 yıl geçmiş.

macaristan'da kıstaslarımıza uyan ilk takım ujpest. 20 kezle ferencvaros ve mtk budapest'in ardından en çok şampiyon olan takım onlar. ama tam 10 yıldır şampiyon olamamışlar. yine de geçen sezonu 4. bitirmeleri şampiyonluğun çok uzağında olmadıklarını gösteriyor. macaristan'da dikkat çeken bir diğer takım ise ülke futbolunun en büyüğü ferenc puskas (2000 yılında 10 numaralı formasını emekli etmişler) ile birlikte altın çağını yaşayan budapest honvéd. puskas ile 5 şampiyonluk yaşadıktan sonra bir duraklamaya girmişler ama 1980'lerde yine çıkışı bulup tam 6 şampiyonluk yaşamışlar. ama 1993'te gelen 13. şampiyonluktan sonra 15 yıldır bekliyorlar, tıpkı macaristan futbolu gibi onlar da eski güzel günlerin özlemi içindeler.

polonya ligi ise tam da bu yazının özüne uygun bir lig. ülke futbolunun uzun bir dönem en başarılı takımları olan iki takım son yıllarda yokları oynuyorlar. ruch chorzow 19, gornik zabrze ise 20 yıldır şampiyonluğa hasret. 14'er kezle ülke tarihinin en çok şampiyonluk yaşayan iki takımının da başkent temsilcisi olmaması ayrıca polonya'yı eski doğu bloku ülkelerinden ayıran en önemli futbol gerçeklerinden biri herhalde. 1956'da gornik zabrze'nin ilk şampiyonluğundan ruch chorzow'un 1989'daki son şampiyonluğuna kadarki 33 yılın 20'sinde bu iki takımdan biri polonya'da mutlu sona ulaşmış. son olarak bu iki takımın bulunduğu şehirlerin (chorzow ve zabrze) birbirlerine çok yakın konuşlanan ve madenciliğin geliştiği şehirler olduğunu not düşelim.

rusya'da ise beni şaşırtan ülke tarihinin spartak moscow'dan sonra en çok şampiyonluk yaşayan ve çoğu sezon avrupa kupalarında gördüğümüz takımının 32 yıldır şampiyon olamaması oldu. efsane kaleci lev yashin ile birlikte anılan dynamo moscow'dan bahsediyorum. yashin futbolu bıraktıktan sonra sadece bir kez -1976- şampiyonluk yaşayabilen bu takım yine de rus futbolunun önemli takımlarından biri olmayı sürdürüyor dersek yanılmış olmayız.

gelelim başta da dediğimiz gibi bu yazıyı yazmamıza vesile olan takımlardan ofk beograd'a. 1939'a kadar bsk beograd adı altında 5 kez mutlu sona ulaşmışlar ama 69 yıldır şampiyonluk yaşayamamışlar. bir başka deyişle crvena zvezda (kızılyıldız) ve partizan gelmiş, onların devri kapanmış. ikinci dünya savaşı'nın başlangıcına denk düşüyor son şampiyonlukları, bu da ilginç.

şampiyonluk hasreti çeken takımlarla ilgili araştırmanın ilk kısmını burada noktalıyoruz. söylediğimiz gibi fırsatını bulduğumuzda tarihleri boyunca çok beklemiş büyüklere de değineceğiz. bu kısım geçmişte şampiyonluğa alışıp da şu anda en uzun süredir şampiyon olamayan takımlarla ilgiliydi. bitirirken söylemek istediğimiz ise yukardaki takımların çoğunun istatistikler dışında fazla bir ortak bağı olmadığı. zaten halihazırda bulundukları ülkelerin futbol yapıları ve kültürleri çok farklı. örneğin liverpool hala liverpool ve herhalde hep öyle kalacak. yakın tarihte de şampiyonluklar yaşarlarsa pek şaşırmayacağız. ancak, union sg, dukla praha ya da ofk beograd gibi belli dönemlerde ülke futbolunu kasıp kavuran takımların endüstriyel futboldaki geri dönüşleri epey zor olacak gibi. yine de bu yazıda adı geçen takımların hepsinin düşüşleriyle ilgili ayrı ayrı yazı konusu olabileceğini düşünüyorum.

Araştırma Dosyası: Önemli Olan Katılmak

şampiyonlar liginde 2007/08 sezonu türk takımları adına en çok iki durumla hatırlanacak ilerde. fenerbahçenin tarihinin en büyük başarısına ulaşıp çeyrek finale kaldığı, beşiktaşın da şampiyonlar ligi tarihinde bir grup maçında en farklı yenilgiyi alan takım olduğu sezon olarak.

aslında kupanın şampiyon kulüpler kupası adıyla oynandığı yıllara bakarsak, beşiktaş için bu tatsız rekordan kurtulma şansı doğurabiliriz. örneğin, 1955/56 sezonunda başlayan şampiyon kulüpler kupasının henüz ikinci sezonu. ön eleme turunu geçip son onaltıya kalmaya çalışan takımlardan biri manchester united. bir sonraki sezon yaşayacakları acı kazadan haberi bile olmayan bir dolu genç yetenek önce deplasmanda 2-0, sonra da kendi sahalarında tam 10-0 ile turu geçiyorlar. hem de rakip belçika ve avrupa futbolunun devlerinden anderlecht.

1957/58 sezonunda turu elini kolunu sallayarak geçen takım ise yugoslavların ünlü takımı red star oluyor, yani kızılyıldız. zavallı lüksemburg temsilcisi stade dudelange'ye karşı ön eleme turundaki iki maçı da ezici bir üstünlükle tamamlamışlar: dışarda 5-0, içerde 9-1 ile. kaderin bir cilvesi olarak red star çeyrek finalde manchester united'ın karşısına çıkacak ve belgrad deplasmanı dönüşünde münih'deki kazada manchester united takımından, gazetecilerden ve yolculardan 23 kişi hayatını yitirecekti.

1958/59'da real madrid'in başarılarından sıkılan atlético madrid, ön elemede karşısına çıkan irlanda takımı drumcondra'yı önce 8-0 ile evine yollayacak, bu skorla da yetinmeyip deplasmanda da 5-1 kazanacaktı.

lüksemburg takımlarının çilesi 1959/60'da da devam ediyordu. ön elemede lks lodz'u geçerek büyük başarıya imza atan jeunesse d'esch'in şanssızlığı karşılarına real madrid'in dikilmesi oluyordu. sonuç ise deplasmanda alınan 7-0 ve içerde alınan 5-2'lik yenilgilerdi. aynı jeunesse d'esch bir sonraki sezonda o dönemin güçlü fransız takımı stade de reims'e 6-1 ve 5-0 ile tarih yazdırıyordu.

herhalde yukardaki farklı sonuçların hiçbiri 1961/62'deki kadar ilginç olamazdı. sonuçta aynı takımın bir turu 10'dan fazla gol atarak geçmesini ve bir sonraki turu 10'dan fazla farkla kaybetmesini çok sık göremeyiz değil mi? danimarka temsilcisi boldklubben 1909 başroldeydi bu ilginç performansda. ön elemede, ilginçtir, yine bir lüksemburg takımı olan ca spora luxembourg karşısında güle oynaya turu geçerlerken tam 15 kez rakip fileleri sallamışlardı: deplasmanda 6-0, danimarka'da 9-2 ile. ama çeyrek final öncesinde real madrid, garibana vurmak kolay, gücün yetiyorsa beni yen dercesine çıkıverdi karşılarına. ne olduklarını şaşırmışlardır herhalde. önce kendi sahalarında 3-0, ardından madrid'de 9-0 kaybedince.

daha önceki sezonlarda -ilk sezon hariç- hep bir defa tekerrür eden en az 10 farkla turu geçme hadisesi 1962/63'te 3 kez gerçekleşti. gariban lüksemburglular ekolüne bu defa us luxembourg katıldı ve ön elemede kupayı o sezon kazanacak ac milan ile eşleşti. sanırım fazla direnememişler ki gayet istikrarlı şekilde milano'da 8-0, kendi evlerinde 6-0 yenilmişler. ipswich town ise malta takımı floriana'yı deplasmanda 4-1, evinde de 10-0 ile geçmiş (bir sonraki turda ac milan'la eşleşmeleri de ilginç). son olarak macaristan'ın vasas takımı, norveç'ten fredrikstad'a kendini fazla yorma kardeş diyerek kapıyı göstermiş: dışarda 4-1, içerde 7-0 ile.

bir sezonluk aradan sonra "ayıp" skorlara 1964/65'te rastlıyoruz yine. dün yarı finalist olan liverpool 43 sene önce de yarı finale kadar yol almış ama ön eleme turunu halı saha skorlarıyla geçmişler: izlandanın kr reykjavik takımına karşı dışarda 5-0, içerde 6-1.

1965/66 da 1962/63 gibi gariban takımların ezildiği bir sezon olmuş kupa 1'de. izlandalılar da lüksemburglularla yarışırcasına davranmışlar: keflavik if, macar ferencvaros'a 4-1 ve 9-1 ile elenirken kr reykjavik'e kardeş gelmiş. ama lüksemburglular cevap vermekte gecikmemiş: daha önce de adını zikrettiğimiz stade dudelange, benfica'ya karşı nasıl olduysa iki maçta 18 golle boyun eğmiş: içerde 8-0, lisbon'da 10-0. adeta, werder bremen'in kıbrıs temsilcisi apoel nicosia karşısında iki maçı da 5-0 ile alıp, turu rahat geçmesi bile güme gitmiş benfica'nın tarihi skoruyla.

1966/67'de ön elemede doğu alman vorwarts berlin, irlanda'dan waterford united'ı 6-1 ve 6-0'la, 1. turda da daha önce bu acıyı kendisi yaşamış olan anderlecht, fin takımı haka'yı 10-1 ve 2-0'la elemişler. sanırım finliler sahalarında 10 gol yedikten sonra bir süre kendilerine gelememişlerdir.

bir sonraki sezonda yani 1967/68'de yine başrolünde bir macar ve izlanda takımının olduğu farklı skorları görüyoruz. vasas, valur'u isim benzerliğinin yüzü suyu hürmeti demeyip 6-0 ve 5-1 ile eleyip çeyrek finale yol almış.

1968/69'da real madrid ilk turda kıbrıs'dan ael limassol ile eşleşince oyuncularına antrenman gibi iki maç oynama olanağı doğmuş galiba. içerde, dışarda iki maç da 6-0 bitmiş. bir sonraki turda ise mütevazı fin takımı lahden reipas, ilk turu geçtiğine geçeceğine pişman olacak skorlarla evine dönmüş çekoslavak spartak trnava'ya karşı 9-1 ve 7-1 kaybederek.

1969/70 sezonunda 1. tur maçlarında tam 4 eşleşmede bu farklar yaşanmış. red star, kuzey irlanda'dan linfield'ı 8-0 ve 4-2 ile, real madrid yine bir kıbrıs takımını olympiakos nicosia'yı 8-0 ve 6-1 ile elerken, leeds united benfica'nın rekoruna yaklaşmış ve norveç'ten lyn fotball'ı 10-0 ve 6-0 ile geçmiş. ismini yazması da dert olan izlanda takımı knattspyrnufelag reykjavikur, feyenoord'a evinde 12-2, rotterdam'da 4-0 yenilerek hem hollandalı taraftarları hem de basın mensuplarını sevindirmiş. zaten feyenoord da o gazla sezonu avrupanın en büyüğü olarak tamamlamış.

örnekler uzayıp gidiyor. bilgi sahibi olmak isteyenler açısından aşağıda 1970/71'den itibaren şampiyon kulüpler kupasına önemli olan katılmak diyen mütevazı takımları ve onlara acımayan rakiplerini listeleyelim:

1970/71 - 1. tur
Celtic FC (İsk) (9-0) (5-0) KPV Kokkola (Fin)
EPA Larnaca (G. Kıb) (0-6) (0-10) Borussia Mönchengladbach (B. Alm)

1971/72 - 1. tur
Feyenoord Rotterdam (Hol) (8-0) (9-0) Olympiakos Nicosia (G. Kıb)

1972/73 - 1. tur
Sliema Wanderers FC (Malta) (0-5) (0-5) Gornik Zabrze (Pol)
1972/73 - 2. tur
Bayern Munich (B. Alm) (9-0) (4-0) AC Omonia (G. Kıb)

1973/74 - 1. tur
Club Brugge KV (Bel) (8-0) (2-0) Floriana FC (Malta)
Crusaders FC (K. İrl) (0-1) (0-11) Dinamo Bucureşti (Rom)

1974/75 - 1. tur
Feyenoord Rotterdam (Hol) (7-0) (4-1) Coleraine FC (K. İrl)

1977/78 - 1. tur
Celtic FC (İsk) (5-0) (6-1) Jeunesse d'Esch (Lük)

1978/79 - 1. tur
Real Madrid (5-0) (7-0) Progres Niedercorn (Lük)
Grasshopper-Club (İsviçre) (8-0) (5-3) Valletta FC (Malta)

1979/80 - 1. tur
HJK Helsinki (Fin) (1-8) (1-8) Ajax Amsterdam (Hol)

1980/81 - ön eleme turu
Budapest Honved SE (Mac) (8-0) (3-0) Valletta FC (Malta)

1982/83 - 1. tur
Avenir Beggen (Lük) (0-5) (0-8) SK Rapid Wien (Avu)

1984/85 - 1. tur
Avenir Beggen (Lük) (0-8) (0-9) IFK Göteborg (İsv)

1985/86 - 1. tur
Rabat Ajax (Malta) (0-5) (0-5) AC Omonia (G. Kıb)

1986/87 - 1. tur
FC Porto (Por) (9-0) (1-0) Rabat Ajax (Malta)
Juventus (İta) (7-0) (4-0) Valur (İzl)

1987/88 - 1. tur
Fram (İzl) (0-2) (0-8) TJ Sparta Praha (Çek)

1990/91 - 1. tur
FC Porto (Por) (5-0) (8-1) Portadown FC (K. İrl)
Valletta FC (Malta) (0-4) (0-6) Rangers FC (İsk)

1991/92 - 1. tur
US Luxembourg (Lük) (0-5) (0-5) Marseille (Fra)
Hamrun Spartans (Malta) (0-6) (0-4) Benfica (Por)

görüldüğü gibi şampiyonlar ligi öncesindeki 37 yıllık şampiyon kulüpler kupası adı altındaki tamamen elemeli yapılan organizasyonda azımsanmayacak sayıda yaşanan bir durum var karşımızda: 46 kez bir takım rakibinden en az 10 fark yiyerek elenmiş iki maç sonunda. üstelik bu hadiselerin çoğu da ilk yıllarda yaşanmış. bir de diğer kupaları katarsak avrupa yolculuğunun gerçekten de bazı takımlar adına işkenceden farksız olduğunu görürüz.

Tarihten Notlar: Gordon Igesund Şampiyon Yap Bizi

ligimizin rekabet düzeyinin düşüklüğünden dem vurulur ikide bir. bunda en önemli sebep lig tarihimizde sadece 4 şampiyon çıkarmış olmamız ve özellikle son yıllarda dört büyükler diye anılan takımlar dışındakilerin üst sıraları zorlayamaması (bu seneki sivasspor istisna). bizde sadece 4 şampiyon varken aynı ülke içinde dört farklı takımı şampiyon yapan bir hocanın olduğu ligler de varmış. başlıktaki gordon igesund bu başarıyı yakalayan teknik adamlardan birisi. birisi diyorum çünkü başkaları da var.

gordon igesund'un 11 yıl içinde güney afrika'da dört ayrı takıma şampiyonluk yaşatması ilk ve son şampiyonluklar arasındaki zaman açısından bir rekor (en azından kaynakta belirtilenler içinde, başka hocalar da olabilir). 1996/97'de manning rangers ile, 2000/01'de orlando pirates ile, 2001/02'de santos ile ve 2006/07'de mamelodi sundowns ile bu başarıya ulaşmış igesund. anladığımız kadarıyla her takıma bir kere sevinç yaşatıp görevini başka bir takımda icra etmek üzere yola koyulmuş.

israil milli takımının hocası dror kashtan ise 1982/83 sezonunda hapoel kfar saba takımını şampiyon yaptıktan sonra hızını alamamış: beitar jarusalem ile 1986/87, 1992/93 ve 1997/98'de, maccabi tel aviv ile 1995/96'da ve hapoel tel aviv ile 1999/00'de şampiyonluk yaşamış.

jim mclaughlin ise biraz daha ilginç bir başarı öyküsüne sahip. dundalk'da oyuncu menajerken 1975/76, 1978/79 ve 1981/82 yılında şampiyonluk kazanmış. shamrock rovers'da 1983-86 arası ligi domine etmiş ama yetinmemiş. derry city ile 1988/89'da ve shelbourne ile 1991/92'de de ligi zirvede tamamlayan hoca olabilmiş. derry city'yi ayrıca 1. lige çıkarırken yaşadığı bir şampiyonluk daha var. bitmedi drogheda'yı da 1994/95 sezonunda 1. lige çıkarmayı başarmış. ilginçtir menajerliğe başladığı kulüpte yani dundalk'da menajerliği bırakmış, daha da ilginci ise sebebi: küme düşmek.

son olarak listedeki en tanıdık isme vanderlei luxemburgo'ya geldik. tıpkı igesund gibi 11 yılda dört ayrı takımı zirveye taşımış brezilyalı teknik adam: 1993 ve 1994'te palmeiras'ı, 1998'de corinthians'ı, 2003'te cruzeiro'yu ve 2004'te santos'u.

Tarihten Notlar: Sezon Ortasında Geldim, Kupayı Kaptım


-üstte 8 yıla yakın çalıştırdığı aston villa'nın en büyük başarısını göremeden takımdan ayrılan ron saunders, altta ise birkaç ay içinde şampiyon kulüpler kupası ve süper kupayı kapan tony barton-

galatasaray'ın 2007/08 sezonu şampiyonluğu ile ilgili pek çok hikaye yazılabilir. patlama yapan oyuncularla ilgili, seyircisiz maçlarla ilgili, sakatlarla ilgili. ama sezonun sonlarında karl-heinz feldkamp'ın gönderilmesiyle sezonu tamamlaması için göreve getirilen cevat güler'le ilgili de birşeyler yazılmalıdır. sezon ortasında takıma gelip de şampiyonluğu kapıp giden teknik adamların örneği geçmişte çok olsa gerek ancak göreve geldikten 3 ay sonra şampiyon kulüpler kupasını kucaklamak da nadide bir başarı olmalı.

yukarda bahsettiğimiz şeyi aynı sezon hem lig hem de şampiyonlar ligi baz alındığında chelsea'nin kovulan teknik adamı avram grant için de söyleyebilirdik. ancak son düzlük grant'ın öne geçtiği düzlük olamadı, üstelik şampiyonlar ligi finali dramatik biçimde sonlandı. böylelikle 1982'de tarihinin en büyük başarısına ulaşan aston villa'da ron saunders'dan görevi devralan tony barton'ın takımı şampiyon kulüpler kupası zaferine taşımasının ikinci bir örneği hala daha yaşanmamış oldu. ardından fc barcelona'yı da geçip süper kupayı da alan aston villa'nın başında durduğu diğer iki sezonsa işler pek iyi gitmemiş barton adına. ve 1984'te kendini northampton town'ın başında bulmuş, bir daha da 1. lige dönememiş tony barton.

bakalım avram grant bu sezon chelsea ile başardıklarıyla gereken ilgiyi görecek mi yoksa o da tony barton gibi kariyeri düşüşe geçen bir hoca mı olacak?

bu arada tony barton'ın yerine geldiği ron saunders da futbol tarihinde birmingham ve çevresinin üç önemli takımını da çalıştıran tek teknik adammış. 1974-82 arasında aston villa'yı, 1982-86 arasında birmingham cityyi ve son olarak da 1986/87 sezonunda west bromwich albion'ı çalıştırmış ingiliz teknik adam. zaten wba macerası da 20 yıllık teknik adamlığının son durağı olmuş.

Tarihten Notlar: Ya Dünya Kupası Ya Avrupa Şampiyonası

şampiyonaya götürülen üçüncü kalecilerin sahaya ayak basamadan geri dönmesini yazarken yararlandığımız the guardian gazetesinin aynı sayfasında ilginç bir şeye daha şahit olduk. bir önceki yazıda turnuvaya gidip de turnuvada oynamayan kalecilerden bahsettikten sonra şimdi de iki büyük turnuvaya birine devamlı gidip de diğerine hiç gidemeyen iki oyuncudan bahsedeceğiz. ama avrupa şampiyonasında yer almayan milyonlarca futbolcudan bu isimleri ayıran bazı özellikler var şüphesiz.

aslında avrupa şampiyonası sırasında benim de aklıma takılan bir durumla ilgili bu oyuncuların yazıya konu olan özelliği. ryan giggs gibi büyük bir yıldızın büyük bir turnuvayı -milli takımla birlikte- göremeden kariyerinin biteceği anlatılır ya hep. işte bazı oyuncular için de kıta turnuvalarında -avrupa şampiyonası, afrika uluslar kupası, copa america, asya kupası vb.- yer almak daha kolay olabilir, ancak dünya kupalarında oynamaya ülkelerinin gücü yetmeyebilir. tabii ki bahsettiğimiz kıta avrupa olunca hem avrupa şampiyonasına hem de dünya kupasına katılma olasılığı pek fark etmiyor. çünkü avrupa'nın dünya kupalarındaki kontenjanı ile avrupa şampiyonasına katılan ülke sayısı üç aşağı beş yukarı aynı.

-ingiltere euro 2008'e katılabilse ve kadroya çağrılsa tam dördüncü kez avrupa şampiyonası kadrosunda görecektik phil neville'i. ancak 1998 dünya kupası kadrosundan çıkartıldığında ağlamakta ne kadar haklı olduğunu da anlıyoruz şimdi. muhtemelen kariyerini dünya kupasında hiç oynamadan sonlandıracak-

neville kardeşlerin küçüğü phil neville, 19 yaşından beri 59 kez ingiliz milli takımında oynayan bir oyuncu. milli takım serüveninde de hepsinde oynamamış olsa bile 3 kez avrupa şampiyonası kadrosuna girmeyi başarmış: 1996, 2000 ve 2004'te. ancak ülkesi 1998, 2002 ve 2006'da dünya kupasına katıldığı halde hiç dünya kupası kadrosunda yer bulamamış phil neville. 1998'de glenn hoddle son anda kadrodan çıkartınca, 2002 ve 2006'da da kadroya baştan beri giremeyince bu şansı kaçırmış ingiliz sol bek.

kariyeri phil neville ile kıyaslanmayacak denli büyük başarılarla dolu bir başka isim ise tam tersi şekilde dünya kupalarında defalarca oynadığı ve ülkesi avrupa futbolunun en büyüklerinden olduğu halde bir kez olsun avrupa şampiyonasında oynayamamış. avrupa'da ve dünyada 1993 yılının en iyi futbolcusu seçilen bir isimden bahsediyoruz. 1990, 1994 ve 1998 dünya kupalarında hep italya'nın en büyük umutlarından olan, kariyerinde 300'den fazla gol olan bir isim: roberto baggio. euro 92'de ülkesi italya şampiyonaya katılamamıştı, o yüzden yoktu. euro 96'da arrigo sacchi ile takıştığı söylendi, italya gruptan çıkamayıp evine dönünce de bir önceki dünya kupasının son saniyesine kadar ülkesinde halk kahramanı olan baggio'nun yokluğu anlaşıldı. son olarak euro 2000'de de kadroda değildi ama bu sefer italya finali altın golle kaybedecek kadar yaklaşmıştı kupaya.

-oynadığı dünya kupalarında hep en çok konuşulan oyuncular arasına giren roberto baggio'yu tek bir avrupa şampiyonası maçında hatırlayan var mı-

iki oyuncuda da iki büyük kupadan birine karşı büyük bir özlem olsa gerek. roberto baggio mükemmel kariyeri boyunca avrupa'nın önde gelen isimlerinden biriyken bir kez olsun avrupa şampiyonasında oynayamadan futbola 2004'te veda etti. phil neville'in önünde az da olsa bir umut var. ingiltere 2010'da güney afrika'daki dünya kupasına giderse kadroya girmesi onu baggio'dan ayıracak. ama görünen o ki bu olasılık epey az.

Tarihten Notlar: Tarih Kaybedenleri De Yazar



alman yıldız michael ballack 2008 yılında hem de birkaç ay içinde tam dört önemli şampiyonada ikincilikle yetinmişti. chelsea ile lig kupası, premier league ve şampiyonlar ligi ikinciliklerine haziran sonunda euro 2008 finalindeki ispanya yenilgisini de ekleyince tarihin en büyük kaybedeni -futbolda- michael ballack mı sorusu akıllara geliyordu.

alman orta saha oyuncusunun ikincilik karnesi bunlarla da sınırlı değil üstelik. 2002'de aynısını bayer leverkusen ile yaşamıştı. bundesliga ikinciliği, alman kupası ve şampiyonlar ligi finallerine en son da dünya kupası finalini eklemişti her ne kadar finalde oynayamasa da. ayrıca kariyerinde bayer leverkusen ile 1999 ve 2000'de, bayern munich ile 2004'te, chelsea ile 2007'de yaşadığı lig ikincilikleri de var ballack'ın. kazandığı kupalardan daha fazlasını son kertede kaybeden bir adamdan bahsediyoruz.

futbol tarihinde ballacktan daha fazla ikinciliğe çakılı kalanlar da varmış pek tabii. iskoçların ünlü orta saha oyuncusu paul mcstay tüm kariyerini celtic'de geçirince ve o yıllarda rangers ligi domine edince o da ikinciliklere abone olmuş. 1983, 1984, 1985, 1987, 1996 ve 1997'de lig ikincisi, 1984 ve 1990'da iskoçya kupası finalisti ve 1984, 1987, 1991 ve 1995'te ise iskoçya lig kupası finalisti olan celtic kadrosundaymış mcstay. üstüne üstlük 1989'da britanya kupası tarzı bir kupa olan rous cup'ta da finali ingiltere'ye kaybeden iskoçya milli takımında oynuyormuş. michale ballack kadar çeşnili olmasa da ikinciliklerle dolu bir kariyer yaşamış paul mcstay de.

bir başka iskoç paul haynes ise adaşı paul mcstay'den de fazla ikincilik görmüş geçirmiş. rangers formasıyla tam 7 kez (1967, 1968, 1969, 1970, 1970, 1973, 1979) lig ikincisi, 3 kez de (1977, 1980 ve 1982) kupa finalisti olarak kalmış. yetmemiş bir de hearts'a transfer olup orda devam etmiş ikinciliklerine. 1983'te bir alt ligi ikinci bitiren hearts kadrosunda da o varmış, 1986 ve 1988'de lig ikincisi olan hearts kadrosunda da. 1986 iskoçya kupası finalini kazanıp kazanmadıklarını da siz tahmin edin artık. 1975'te yukarda zikrettiğimiz rous cup'ın önceki ismiyle british home championship'in finalinde ingiltere'ye kaybeden iskoç takımında heynes'ın yer alması da şaşırtıcı değil elbette. bir nevi ikincilik garanti bir oyuncuymuş haynes.

en kötüsü üçü de değil ama. en çok kaybeden ödülünü en çok kazananlar arasında da yer alan birine vermek lazım. 1993, 1995 ve 2005'de şampiyonlar ligi finali'ni, 1993, 1994 ve 2003'te kıtalararası kupa finali'ni, 1990 ve 1998'de italya kupası finali'ni, 1996, 1999 ve 2003'te italya süperkupası finali'ni, 1993'te süper kupa'yı, 1994'te dünya kupası'nı, 2000'de avrupa şampiyonası'nı, 1990, 1991 ve 2005'te de serie a'yı kaybeden bir efsaneden bahsediyoruz. paolo maldini'nin ac milan ile kazandığı sayısız kupaya bir de bunları eklediğini düşünsenize, o zaman inanılmaz bir şey olurdu gerçekten.



kariyerinin geri kalanında michael ballack'ın paolo maldini'yi yakalamak için neler yapacağını göreceğiz. ama arada maldini gibi kupalar da kazansa iyi olur, yoksa adı uğursuza çıkacak iyiden iyiye.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails